22 Temmuz 2014 Salı

MİDİLLİ


Ne zamandır burnumuzun dibindeki Midilli’ye gitmek istiyordum fakat   vize istedikleri için evrak tanzimi falan zor geliyordu. Kısa süre önce Fransa’ya yaptığım seyahattan dolayı hazır Schengen Vizem varken fırsat bu fırsat deyip düştüm Midilli yollarına… Biz Midilli diyoruz ama Yunanlılar Lesbos/Lesvos olarak adlandırıyorlar. Adanın merkezi olan yer Mytilini'den dolayı belki de biz Midilli diyoruz. Milattan önce 630 ila 612 yılları arasında yaşadığı rivayet edilen Yunan kadın şair Sappho'nun lezbiyen olduğu ve adanın isminin de buradan geldiği anlatılan efsanelerden biri...

Gittiği  yerde turlara katılmayı pek sevmeyen ve çevresini kendi kendine keşfetmeyi seven biri olarak burada da tura katılmayacaktım fakat ulaşım problemi hasıl olduğundan  Meis Tur ile  adayı keşfetmeye karar verdim.(feribot bileti gidiş dönüş + otobüs ile Türkçe rehberlik hizmeti = 55 €) Ulaşım problemi şöyle; Ada Girit ve Eğriboz’dan sonra en büyük 3.Yunan Adası, yani gezilecek  yer çok. Bunun için zaman ve araç kiralamak lazım. Zamanım yok burası için  maalesef bir tek günüm var. E günlük 30 € verip araç kiralayıp ona sigorta ve benzin koyacağımdan bu da maliyeti artıracağından turla gezmeye karar verdim. Aslında ilk planım belediyeye ait otobüstü; fakat o da günde yalnızca 3 sefer yaptığından ve gemiye iniş biniş saatleri ile uyuşmadığından Meis Tura yöneldim.

(ben otobüs ile gezerim diyenlere birkaç pratik bilgi. Midilli Gümrüğünden çıkıp sola dönüp şehir merkezine yönelip 1-2 dk yürüdükten sonra ufak bir park göreceksiniz. Oradan saat 11:00 13:15 ve 15:30 da Molivos’a otobüs var. Yolda Petra Plajına’da uğruyor ve yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Bilet 7 €. Molivos’da Midilliye’de 13:00 ve 15:30 da otobüs var.)

Ayvalık’tan Midilli’ye feribotla ulaşımda üç alternatif var.

Turyol : Gidiş 09:30 – Dönüş:19:00. Acentadan alınan bilet 30 €, internetten alınan 25 €. 1,5 saat sürüyor

Jale tur: Gidiş 09:00 – Dönüş:18:30. Acentadan alınan bilet 30 €, internetten alınan 25 €. 1,5 saat sürüyor

Jalem Tur: Gidiş 09:00 – Dönüş:18:30. Acentadan alınan bilet 32 €, internetten alınan 35 €. 35 dakika  sürüyor

Dönemine göre bu saatler değişebiliyor, ilgilenenlerin ilgili firmaların internet sitelerinden kontrol etmesi daha doğru olur. Bir de 3 feribot Ayvalık’tan 1-2 dakika arayla kalktılar ve saat 09:30 civarıydı…

Aracımı Ayvalık Gümrük Binasının hemen solunda küçük bir boş alan var oraya bıraktım. Giderken kimse yoktu, döndüğümde aracı alırken genç bir çocuk fırladı hemen “10 Tl alayım abi” dedi. “Fiş alayım ben de” dedim. 5 tl.lik iki tane Ayvalık Belediyesine ait fiş verdi.

Neyse gelelim yolculuğa. Feribot bir Türk şirketine ait ve  çalışanlarının Türk olmasına rağmen; kafetaryada çalışan adamın Tansaş’dan paketini 15 Tl’ye aldığı çayı gözümüzün önünde demliğe boşaltmasını ve bardağını 1 € ‘ya satmasının mantığını anlayamadım doğrusu. Ama kimse şikayetçi değildi ki, bardak bardak çay, kahve (2 €) ve bira (3 €) içildi.

Midilli Gümrüğün’de herhangi bir sıkıntı çıkmadı; 15 dk.da geçtik, sorgu sual olmadı.

Gümrük Binasının dışında muhtelif tur şirketlerine  ait rehberler ve onlara ait otobüsler bekliyordu.
Rehberlerin boynunda kırmızı ipli üzerlerinde isimleri ve ait oldukları tur ismi yazan kartlar asılıydı. Gümrükten çıkan o isimliklere göre ismini check ettirip ilgili otobüse yönlendiriliyordu. Meis tur misafiri olarak ilk ben çıktım, dışarıda bekleyen rehberlerin boynunda asılı kırmızı ipli isimliklere baktım Meis tur yazısını göremedim. Ben sağa sola bakınırken telaşlı bir adam geldi. O rehberlerin yanında, boynunda kırmızı ip, ama isim yazılı kısım t-shirtünün içinde kalmış gibi   duran bir bayana yaklaşıp: “Pardon Meis tur mu? “ diye sordu. Kadın birden celallenip: “ne alakası var beyefendi” dedi. Adam “boynunuzda kırmızı şeyi görünce ben sizi rehber sanmıştım” deyince kadın “o benim bikinimin ipi !!!” diye cevap verdi J soran adam baya bir bozuldu ama…
Misaifrlerini bekleyen tur otobüsleri

 
Misafirlerin gümrükten çıkıp otobüsde toplanması yaklaşık yarım saat sürdü.
İlk durağımız yaklaşık 30 km uzaklıktaki Hıristiyanlar için çok önemli bir yer olan Mandamados Başmelek Taksiarhis Manastırı… Manastırın önünde bizi gerçek bir F-5 savaş uçağı karşıladı.
 Bu uçak da neyin nesi derseniz bunun bir hikayesi var. Bu uçağı farklı zamanlarda kullanan 6 pilot uçuş esnasında düşüyor fakat 6 pilotta kazadan burnu bile kanamadan kurtuluyor. Ve bu 6 pilotta kazadan sonra aynı şeyi anlatıyor. “ Düşüş sırasında kanatlı bir melek benim üzerime kapanarak zarar görmemi engelledi.”  Sonrasında ise kazadan yara almadan kurtulan bu 6 pilot kaza yaptıkları bu F-5’i satın alarak manastıra bağışlıyorlar. Bu ve buna benzer mucizeler yarattığına ve adayı koruduğuna inanılan Başmelek Taksiarhis için yaptırılan bu manastırın içerisinde aynı zamanda mum yakarak dilekte de bulunabiliyorsunuz. Rivayet odur ki bu dilekler gerçekleşiyormuş da…
                                   
 
 
Burayı önemli yapan bir başka olay ise şu resim ile ilgili…
 
Çok eski zamanlardan birinde korsanlar bu manastıra saldırıp 40 rahibin 39’unu öldürmüştür. Kurtulan rahip  mum ve ölen arkadaşlarının kanıyla sulanan topraktan bu Taksiarhis’in ikonasını yapmış. Kilisede rahibin yaptığı bütün vücudu değil, sedefle süslenmiş bir ahşap kutu içinde sadece kabartmalı kafayı görebiliyorsunuz. Yıllar geçtikçe, mumlarla tütsüler yüzünü tamamen karartmış bu sebeple gümüşlerin arkasından görülen görüntü kimileri için hoş, kimileri için ürkütücü. Bölgedeki inanca göre, Taksiarhis seni nasıl görüyorsa, sen de onu o şekilde görürmüşsün. Sen vahşi bir şekilde görüyorsan, o da vahşi bir şekilde görür. Sen hoş bir şekilde görüyorsan, o da seni bu şekilde görür.
Buradan çıkınca bahçedeki cafede adanın meşhur lokma tatlısını ve ballı yoğurdunu da tadabilirsiniz. Kişisel deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki Cunda’nın meşhur lokma tatlısı buradakinden çok daha iyi. Ayrıca ballı yoğurt dedikleri bildiğiniz süzme yoğurda bal karıştırarak ve üzerine ince kıyılmış ceviz serpilerek  yapılıyor… Ha bu arada self servis olmasına rağmen siz oturur oturmaz ücretsiz soğuk suyunuz masanıza servis ediliyor, bunu da hatırlatayım…Ayrıca diğer Avrupa ülkelerine göre en ucuz pet şişede suyu alabileceğiniz yerlerden biri Midilli, diğer marketlerde olduğu gibi burada da 0,50 €…
Sıradaki durak Adanın en turistik bölgesi olarak kabul edilen Molivos, ya da orijinal adıyla Mithimna... 13. yüzyıldan kalan ve adanın en büyük 2.kalesi olan Molivos Kalesi aradan geçen onca zamana rağmen hala sapasağlam.
 
  Buradan aşağıya yani sahile doğru inerken diğer Yunan Adaları'ndaki gibi  tarihi daracık yollarla karşılaşıyoruz.
 
 
 
Taşlı merdivenlerden inerken sağlı sollu hediyelik eşya satan küçük dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz, fiyatlar son derece makul..
 
                                       

 
 Sahil kenarına indiğimizde ise bizi beachler ve restaurantlar karşılıyor. Yerel lezzetleri tatmak için, fiyatları yine son derece makul bu restaurant deneyebilirsiniz... Ama sakın meşhurmuş deyip Greek Salad yemeyin. Çünkü domatesi, biberi, salatalığı,soğanı doğrayıp üzerine bir kalıp beyaz peyniri oturtturunca oluyor Greek Salad. Yani bu lezzeti tadacağım diye bence 5 € vermek biraz gereksiz...
Ve Molivos'u cazibe merkezi haline getiren beachler. Adada denize girmek için tavsiye edilen 2-3 yerden biri burası.
Denizi solumuza alıp yürüdüğümüzde bir kaç dakika sonra karşımıza çıkan merdivenlerden yukarı çıkınca sağımızda alışveriş yapmak için dükkanlar ve aşağıda ise doyumsuz Molivos manzarası bekliyor bizi...

                          
Molivos, Unesco dünya miras listesinde olan bir yer ve bunda en büyük etken meşhur taş evleri.

Sonraki durak 5 km ilerideki Petra Plajı. Asoss'a bakan Petra'da  denize girmek için tavsiye edilen yerlerden biri. Plajı taşlık olmasına rağmen, denizinin çok temiz ve berrak olması ayrıca bizdeki gibi sahilinde devasa turistik tesislerin olmaması burasıyla beraber tüm adayı deniz turizmi için cazibe merkezi haline getiriyor... Plajın sonunda ise özle çıplaklar için özel  plaj mevcut...
 
Son durak Midilli merkez. Gümrükten çıkıp sola doğru gittiğinizde ve denizi solunuza aldığınızda 1-2 dakikada merkeze varıyorsunuz zaten.  Denizden gelirken de gördüğünüz ve ilk dikkatinizi çeken Agios Therapontas kilisesi. Denizden, Emou caddesi üzerinden ve girişinden görünüşü...


 Bu arada Midilli'de saat 07:00 - 14:30 arası çalışıyormuş resmi daireler ve dükkanlar, sonrası siesta. Başta burası olmak üzere çoğu yer kapalı olduğundan gezip görme imkanım olmadı maalesef.
Emou caddesinde alışverişin kalbiymiş ama tamamına yakını kapalıydı.

Emou caddesi üzerinde garip (!) isimli bir mağaza... :)
 
Dükkanların çoğu kapalı olmasına rağmen meşhur saganaki peyniri, ucuz uzo, meşhur bademli kurabiye, ballı yoğurt yada karpuzlu votka almak isterseniz bunları bulabileceğiniz marketler ve dükkanlar açık...
 İlk kez Mykonos'da tadıp beğendiğim, sonra Rodos'tan ve Midilli'den de aldığım maalesef Türkiye'de bulamadığım karpuzlu votakanın fiyatı 1.85 ile 2.20 € arasında değişiyor.
Meşhur (!) ballı yoğurt olayını bir de fabrikasyona dökmüşler ve aynı kutuda yan yana bal ve yoğurt olarak marketlerde satıyorlar; 1.50 €
Bademli kurabiye ise kilosu 12 - 14 € arası bir fiyatla satılıyor. Midilli Duty Free'de yarım kiloluk hediyelik kutularda satılıyor, 4,50 €...
Saganaki peyniri bizim Kıbrıs hellim peynirinin aynısı. Kilosu yaklaşık 40 Tl. civarına geliyor...
Uzo ile ilgili bir kaç ufak bilgi. Osmanlı egemenliği yıllarında, içki yasağı süresinde rakı ihracına izin  verilmediğinden burada üretilen içkilerin ihraç edildiği en önemli yer Marsilya imiş. Ancak gümrük kontrolüne ilişkin nedenlerden dolayı ambalajlara, "Marsilya’da kullanılmak üzere" anlamına gelen “Uso Marseille” yazılıyormuş. Bu yüzden, uzo adının gümrüğün uso ifadesinin değişiminden çıktığı iddia ediliyor. Yani yine bizim parmağımız var bu işte de :) Uzo'yu meşhur eden suyu. Burada zaten musluklardan su içilebiliyor bizzat denedim, bizim para verip aldığımız damacana sulardan çok daha tatlı... Yunanistan'da üretilen uzo'nun %70'i Midilli'de imal ediliyor. Rakıdan farkı ise başta suyu ve anason ile beraber başka 2o çeşit daha farklı baharat kullanılması. Bir de rakının ana maddesi üzüm iken uzo'nun şeker kamışı...
Yazımın başında bahsettiğim otobüs durağının olduğu yerde çok büyük bir süpermarket var. Fiyatları bana çok ucuz geldi. Gelmişken bir gezmenizi tavsiye ederim. Büyük bir alkol ve peynir reyonu mevcut, göz gezdirmekte fayda var...
Merkezde görülmesi gereken Yeni Cami, Türk Hamamı ve Midilli Kalesi'de vardı ama maalesef feribotun dönüş saati geldiğinden oralara gidemedim.
Gemiye binmeden önce bir de limanın sağ tarafına bakayım dedim. Orada da Amerika'da ki özgürlük heykelinden esinlenilen ve 1930 yılında dikilen 15 metre yüksekliğindeki Midilli Özgürlük Anıtı'nı gördüm. Hemen önünde ise insanlar kumluk plajda denize giriyorlardı...
Dönüş için ufak bir not. Nedendir bilinmez Ayvalık Duty Free'yi dönüşte girmenize izim vermiyorlar, nedenini bilemiyorum. Zaten buradaki Duty Free'den alışveriş yapmak yerine Midilli'de ki yerel esnaftan ya da Midilli Duty Free'sinden alışveriş yapmak daha hesaplı ...
 

9 Temmuz 2014 Çarşamba

ETS TUR GEMİSİ AEGEAN PARADISE İLE YUNAN ADALARI



Seyahat tarihinden bir gün önce ETS Tur görevlileri tarafından aranarak; 15:00’de Ulusoy Çeşme Limanı’ndan hareket edecek olan Aegean Paradise gemisine binebilmek için saat 12:00’da Liman’da hazır olunması gerektiğine dair bir telefon aldım; ve ertesi gün tam o saatte limandaydım. Oldukça büyük bir kalabalığa rağmen;


ETS tur görevlileri hızlıca valizlerimizi teslim alarak hemen 50 metre yan taraftaki Gümrük Muhafaza Müdürlüğünden pasaport kontrolü yaptırarak en son saat 14:00 te gemiye binmemiz gerektiği konusunda uyardılar. Bu arada her iki koluna taktığı altın bileziklerle seyyar kuyumcu görünümü veren siyah kaşlı sarı saçlı oldukça kilolu bir abla “servisiniz yok mu?” diye sordu. Görevliler “Hemen şurada 50 mt. ileride” dediler ama abla yeniden “tamam da servis yok mu, yürüyerek mi gideceğiz oraya” diye  “hani o kadar para verdim bu seyahate bir de yol mu yürüteceksiniz bana” gibilerinden bir edayla sorusunun yineledi. Görevli zoraki gülümseyerek “maalesef yok, üzgünüz” demek zorunda kaldı. Ablanın  Gümrüğe doğru giderken hala söylendiğini oradaki herkes rahatça duyabiliyordu.



Valizini teslim eden herkes saatine bakıp “ooo daha iki saat var, Çeşmeyi biraz gezeyim” diye oradan ayrıldı. Ben geçmiş seyahatlerimden edindiğim tecrübeyle kalabalığa kalmayayım diye hemen pasaport kontrolüne oradan da Duty Free’ye geçtim.



!!! Burada hemen hatırlatayım, özellikle içki alacakların tek adresi Rodos Limanındaki Duty Free olmalı. Çünkü hem gezilen yerlerden, hem buradaki hem de gemideki Duty Freeden kat kat daha ucuz.





Gemiye binerken kapı girişine  sağlı sollu dizilerek kırık bir Türkçeyle bizi “Hojjjgeldınız” diyerek karşılayan 1.80 boyundaki sarışın renkli gözlü ve göğüslerinde takılı isim kartlarında “Sylivia,İrina, Nadia” yazılı  Rus kızlarını görünce “acaba yanlışlıkla  Mykonos Limanına değil de Odessa Limanına giden gemiye mi bindim” diye düşünmeden edemedim; tabi sonradan öğrendim ki bunlar geminin dans ve animasyon ekibinin birer üyeleriymiş…



Bu son derece sıcak (!) karşılamadan sonra, kamaraların henüz olmadığı bu yüzden 7.kattaki güverteye çıkıp havuz başındaki ikramla vakit geçirebileceğimiz söylendi. Biz Türkler için çok önemli olan o “ikram” kelimesini duyan bazı yolcular, asansör kuyruğunda geçireceği en fazla 2-3 dakikayı zaman kaybı olarak düşündüklerinden olsa gerek merdivenlerden  7.kata doğru kelimenin tam anlamıyla yardırdılar…



Havuz başına geldiğimizde güzel bir müzik, güleryüzlü gemi personelleri ve açık büfe patates kızartması, soğan halkası- kroket üçlüsüyle karşılaştık. Tabi bu ikram her ne kadar bir hoş geldiniz olarak ücretsizse de, tur kuralları gereği içecekler paralı olduğundan “kuru kuru yemeyeyim” diye düşünenler bir bardak kolaya 2 €, bir bardak biraya 3€ ödemek zoruna kaldılar. Hadi yenen yemeğin yanında içmek için bu fiyata içecek almayı anlarım ama; hiç bir şey yemeden gemiye biner binmez tanesi 3€ ‘dan üst üste 2-3 bira içmeyi anlayamadım. Madem öyle bir düşüncen vardı, gemiye binmeden 100 metre önce market vardı, 3.5 liradan alsaydın ya 4-5 kutu bira!...



Yeri gelmişken; gemiye binerken pasaportlarımızı alıp üzerinde ismimizin yazılı manyetik kartlar verdiler. Bu kartlar oda kapısını açmaya, gemiye inip binmeye ve gemi içerisinde harcama yapmanızı sağlıyor. Misal bardan bir kahve alıp kartınızı veriyorsunuz, kartı makinadan geçirip hemen sizi 2 € borçlandırıyorlar. Katılacağınız kara turlarının borcunu da buna yüklüyorlar, gemiden ayrılmadan bir gece önce receptiona gidip kartınızı verip tüm borcunuzu kapatıyorsunuz. Dolayısı ile gemi dahilinde hiçbir yerde para taşımanıza gerek yok.



Bu arada gemi ile ilgili iki  eleştirimden biri havuz ile ilgili olacak. Havuz dedikleri şey; resmen bir küvetten biraz daha büyük. Derinliği zaten 1,5 metre, eni 2,5 metre boyu da 5 metre falan. Zaten çocuklardan başka gireni görmedim. Yani “seyahat boyunca havuzda yüzerim” diye düşünenler bu düşüncesinden şu an hemen vazgeçsin.






Saat 14:00 gibi kamaralarımıza geçerken herkesin  kapısının önünde valizlerinin hazır olduğunu gördüm… Hepsi birbirinden farklı özelliklere sahip olan kamaralardan benim kaldığım iç kabin olarak geçiyordu. Türk kanallarını alan 51 ekran lcd tv, buzdolabı, şifreli kasa, havalandırma  ve bol askılı elbise dolabı olması avantaj; saç kurutma makinası olmaması ise dezavantajdı…





Saat 14:30 da tüm yolcu ve gemi personelinin katılması zorunlu olan acil durum tatbikatı yaptılar. Yaklaşık 20 dk süren ve odalarımızdan aldığımız can yeleklerini takarak katıldığımız bu tatbikatta, acil bir durumda ne yapmamız gerektiği anlatıldı kısaca…  Limanda “servis yok mu” diye serzenişte bulunan ablayı gördüm bu esnada. Sanki kollarına ve boynuna biraz daha takıp takıştırmıştı. Allah korusun acil bir  durumda, üzerinde bu kadar ağırlık  varken, can yeleği onu su üstünde tutabilir mi diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi…





Acil durum tatbikatından sonra herkes odalarına geçip valizlerini açmaya başladı haliyle. Yaklaşık yarım saat sonra gemi yaşantısı, gideceğimiz yerler ve yapılacak turlar hakkında bilgilendirme toplantısına alındık. Buradan edindiğim bilgiler  ve gözlemlerime dayanarak birkaç bilgi paylaşayım:



Bu turda 739 yolcu, 360 personel vardı personel  genelde Türk, Rus ve uzak Doğuluydu.

Gemide sabah, öğlen, akşam yemekleri ile bunların yanında içilen su ücretsizdi.

Akşamüzeri 17:00 da ücretsiz çay-kek servisi ve gece 00:30-01:30 ücretiz çorba ikramı vardı.

Ücretsiz olarak kullanılabilecek masa tenisi, sinema salonu, kütüphane ve  fıtness salonu mevcut iken;

ücretli olarak kullanılabilen spa & güzellik salonu, playstation (kişi başı yarım saat 2 €) ve alacard restoran (kişi başı 10 €) vardı.

Bu arada gemide kablosuz internet var ama o da ücretli. 30 dk. 6,5 euro, 1 saat 9 euro..





Gemi tam bir tatil köyü mantığıyla işliyordu. Sürekli yapılan anonslar ile belirtilen aktiviteler arasında tavla  ve masa tenisi turnuvası, dans gösterileri, bilgi yarışması ve gün içerisinde farkı farklı yerlerde ı rum, türk pop ve  caz müziklerini dinleyebileceğiniz canlı müzik grupları vardı.



Özellikle erkeklerin vakit geçirdiği bir aktivite yeri ise Casinoydu. Son derece profesyonel bir ekip tarafından işletilen ve gemide nakit paranın kullanıldığı tek yer olan casinoda özellikle rulette ve black jack’de yolcular bana göre büyük paralar harcadılar, şaşırmadım değil açıkçası… Örneğin bir bayan yanında yine bayan bir arkadaşıyla gelip 100 euroluk  fiş aldı, 3-4 elde oynayıp hepsini kaybetti. (yani 10 dakika da 300 tl kaybetti.) Beraber geldiği yanındaki arkadaşı “gitti kız 100 Euro” deyince  “amaaan olsun 10 dakika adrenalin yaşadık, fena mı oldu” diye cevap verdi. (A4 dediklerinde bizim kağıt aklımıza gelir bazılarının aklına ise Audi… Bunlar o gruptandı anlaşılan…)



Özellikle akşam yemeğinden sonraki Türk müziklerini çalan grubun konserleri çok eğlenceliydi. Yanlış anlama olmasın, her ne kadar grup çok iyi çalıp söylese de Ramazan olmasına rağmen beleş yemekle alkolü biraz fazla kaçıranların konsere iştirakini seyretmek çok daha eğlenceliydi. Kendi halinde belli bir kalite çizgisinde çalıp söyleyen gruba istekler gelmesiyle olay çığırından  çıkıyordu. Misal 2.gün akşam, canlı müzik yapılan yerin en önünde;  yaşıtları Umrede iken kendileri bu gemi seyahatine gelmeyi  tercih eden 10-15 kişilik bir teyze grubu vardı…Bir kağıda yazıp verdikleri “çökertme” türküsünün çalmasıyla “Ben Bodrumluyum” diye kendini piste atıp çökertme (!) oynamaya başlayan teyzeyi görünce gördüklerime inanamadım. Teyze eller yanda gözler kapalı kendi etrafında öyle bir dönüyor ki çökertmemi oynuyor Şebi Aruzda sema gösterisi mi yapıyor belli değil. Sonra bir başkası ona eşlik etmeye kalktı. O ondan daha beter; o da eller iki yana açık 3 adım atıyor yere çöküyor, 3 adım daha atıyor yine çöküyor, geri geliyor yine aynı hareketler…Hani uçak piste inmek ister de sisten göremez pas geçer sonra yine tekrar tekrar dener ya, Teyzenin haller işte aynı o haller…



Yemeklere gelirsek…  Bilgilendirme toplantısında bize yemeklerle ilgili şefin Mehmet Usta olduğu ve dünyaca ünlü aşçıların yarıştığı yarışlarda iki kez ikinci olduğu bilgisi verildi; sonradan anladık ki gerçekten hak etmiş. Öncelikle her 3 öğünde de envai çeşit yiyecek vardı. Misal son gün saydım kahvaltıda 13 çeşit zeytin, 11 çeşit reçel vardı, gerisini siz hesaplayın. Klasik yemeklerin; tavuk ve balığın yanı sıra  Suşi’den dönere kadar geniş bir yemek çeşitliliği söz konusuydu. Aynı çeşitlilik tatlı ve meyvelerde de göze çarpıyordu…  Ve yine bir Türk klasiği  “o kadar para verdim bunu bi yerlerden çıkartmayalım” mantığı ile olsa gerek, yiyemeyecek de olsa büfeden masasına  gıda nakliyesi yapan bir sürü insan gördüm; misal bir insan hem kısır hem bulgur pilavı niye alır?.. Ya hem et hem tavuk hem suşi hem ızgara mezgit alan adam gördüm. Bu neyin hırsı, dünyaya neyi ispatlama çabası anlayabilmiş değilim.



Bu arada aynı gemide olup gece hareket halinde olmamıza rağmen bir sürü insana bir şey olmazken ; bu survivor’da ödül oyunu kazanmış psikolojisiyle yiyecekler saldıran bazı şahısları ertesi gün beti benzi atmış vaziyette gördüm. Soranlara da “ ayy sorma gece hiç uyuyamadım midem çok kötü, gemi çok fena yaptı beni” diye serzenişte bulunuyorlardı… Acaba??   Gemi mi sizi bu hale getirdi yoksa geminin açık büfesi mi ? :)



Yemekde önemli bir husuda kıyafetti  tabi ki… Erkeklerin konuyla ilgili tam bir kafa karışıklığı yaşadığı her hallerinden belliydi, çünkü şort -  parmak arası terlikle gelen de vardı, kumaş pantolon-rugan ayakkabıyla da… Kadınların aksine tavırları oldukça netti, çünkü hepsi full makyaj ve gece kıyafetleriyle tam bir şıklık yarışı içerisindeydiler. Ama maalesef  bu kadar uğraşılarına  rağmen hepsinin; bizlere servis yapan babetli, siyah beyaz üniformalı, hafif makyajlı rus garsonların gölgelerinde kaldıkları bir gerçek :)



Buraya kadar gemide yaşam hakkında bilgi vermeye çalıştım. Şimdi de adalar ve turlar hakkında görüşlerimde sıra..



İlk durak Mykonos’du fakat buraya yanaşmadan yarım saat önce ilginç bir gelişme yaşandı:



Normalde yarın sabah 06:00’da Santorini’ye hareket edecektik. Yapılan anonsla Santorini Kıyı Emniyet Müdürlüğünün denizin çok dalgalı olmasından dolayı yanaşmamıza izin verilmediği ve bu sebeple Santorini Turunun iptal edildiği; onun yerine Mykonos’da bir gün daha kalınacağı duyuruldu. Biraz daha ayrıntıya girersek; Santorini’de gemilerin yanaşacağı bir liman mevcut değilmiş ve gemiler kıyıdan biraz açığa demirledikten sonra yolcular küçük teknelerle gemiden kıyıya tahliye ediliyormuş. Santorini Kıyı Emniyet Müdürlüğü; denizin çok dalgalı olmasından dolayı yolcuların can güvenliğini garanti edemediklerinden yarın hiç bir geminin gelmesine izin vermiyormuş..



Bu anonstan sonra gemi karıştı; yolcular buldukları her Ets tur görevlisinin ve gemi personelinin üzerine yürümeye başladılar; gerekçeleri “bunun daha önce bilinmesi mümkün değil miydi, neden Çeşme’den hareket ettiniz o zaman” şeklindeydi… Dakikalar süren tartışmalar yaşandı gemide… “Çeşme’ye geri dönün” diyenden tutun da “paramızı geri verin” diyene kadar her kafadan bir ses çıkıyordu. O an görevlilerin yerinde olmadığım için şükrettim açıkcası… Bu arada gemi Mykonos yanaşmıştı, bir grupta kapının ağzında durmuş “hayır protesto ediyoruz Mykonos’a inmiyoruz” diyordu.



Aslında insanlar şu yönden haklıydı; geminin tamamı neredeyse yaşlı-yeni evli-çocuklu  çiftlerden oluşuyordu ve bu gezide onlar için en görülesi yer Santoriniydi… Aylar önce plan yapıp, parasını ödeyip ve bu kadar yaklaşmışken bu hayali gerçekleştirememek insanları çok kötü etkilemişti. Burak Hayaller ne kadar büyük olursa hayal kırıklığı da o kadar gürültülü oluyordu işte…



Yaklaşık 45 dakika süren arbede gemi kapılarının açılıp Mykonos’a inmemizle sona erdi. Çünkü yapılacak bir şey yoktu…

Neyse gelelim Mykonos’a… Şimdi insanları buraya çeken 4 şey var:

Mykonos’un kendi iç güzelliği,

Akşam güneşin batışı,

Hiçbir yerde olmayan akşamüstü plaj partileri,

Gece bar eğlenceleri…



Mykonos takdir edersiniz ki sürekli gelinebilecek bir yer değil, sonuçta bir yurtdışı… Dolayısıyla buraya geliş saati öyle bir ayarlanmalıydı ki bu yukarıda saydığım 4 özelliği de insanlar yaşamalı şahit olmalıydı. Ama öyle bir saatte indik ki Mykonos’a akşam 21:00’de, her yer karanlık, zaten bir tek alışveriş yapılan yerler aydınlık onun dışında her yer zifiri… Çarşı hariç hiçbir yeri göremedik, bir plaja gidip akşamüstü eğlencelerine şahit olamadık, güneşin batışını seyredemedik… Geriye bir tek bar eğlenceleri kaldı onu da elimizden geldiğince görmeye çalıştık. Yani Çeşme’den 15:00 de değil de sabah 09:00 da falan hareket etse buraya saat 21:00 de değil de 15:00 gibi falan gelinse, buradaki her şeye şahit olunabilir… Bundan sonra Ets Tur gemisi ile  Mykonosa geleceklerin bu durumu göz önünde bulundurmalarını tavsiye ederim. (Her şerde bir hayır vardır derler, gece karanlıktan göremediğimiz Mykonos’daki yerleri Santorini Turu iptal olunca görme şansına kavuştuk…)




Liman ile merkez arası yaklaşık 3 km lik sol tarafı dağ, sağ tarafı uçurum olan kaldırımsız dar bir yol.

                                 (otobüs camından yolun sağ tarafının görünümü)


Bize gemide bu yolun özellikle gece yürünemeyeceği (-ki haklılardı) ETS tur’un servisine 8 € vererek her yarım saatte bir geliş gidiş yapacak araca sınırsız sayıda binebileceğimiz bilgisi verildi. Görevliler tarafından verilen bilgiye göre başka şansımız olmadığından 8€ verip servis hizmetini aldım. Aldım ama gemiden  iner inmez bineceğim servise yürürken karşıma çıkan tabelada   otobüs ile her 15 dakikada bir, deniz otobüsü ile her saat başı merkeze ulaşılabileceği bilgisi vardı; 20 metre ileride de duraklar…  



Zaten gelmeden önce herhangi bir paralı tur almamaya kararlıydım, çünkü önceden  her üç ada için de gezilecek yerleri tespit edip, akıllı telefonuma  “City Maps 2Go” uygulaması indirerek oraları işaretlemiştim ama liman-merkez arasın gözden kaçırmışım anlaşılan…



Öncelikle Mykonosda kaybolmak mümkün değil; çünkü görülecek her yer zaten deniz kıyısında; kıyıdan kıyıdan giderseniz her yeri görürsünüz.



Öncelilke cıvıl cıvıl ve rengarenk daracık  Mykonos caddeleri; gece ve gündüz…










ve bembeyaz evlerin renkli ahşap kapıları, pencereleri, korkulukları...Mykonos'un özelliği bu işte. Deniz kenarında kıraç bir bölgeyi ilk inşa edildiği gibi bırakmışlar. Bizdeki gibi her yere turistik tesis yapmamışlar ve bembeyaz olan tüm evlerin kapı ve pencerelerini rengarenk boyamışlar. Benim evleri ilk gördüğümde dikkatimi çeken evlerin pencerelerinde panjur, dışında klima ve uydu anteni gibi otantik görüntüyü bozacak hiç bir şeyin olmamasıydı...














Üç tarafı denzilerle çevrili   ülkemizde  böylesine doğa güzelliklere bizde sahip olmamıza rağmen kendimizi binalaştırmaya adadığımız için maalesef neler kaybettiğimizin farkına çok geç varıyoruz.

















Buraya gelince mutlaka görün dedikleri Küçük Venedik ; şu an restoran olarak işletilen altları su içerisinde kalan yaklaşık 15 binadan ibaret…







Az ilerideki Agios Nikolakis Kilisesi 









Panagia Paraportini Kilisesi








Meşhur yeldeğirmenleri






Kıyıyı takip edip 10 dk kadar yürüdüğünüzde karşınıza çıkan yeldeğirmenlerinden sola doğru yine  dümdüz devam ederseniz 5 dk sonra karşınıza otobüs durağı çıkıyor ve her yarım saate bir buradan paradise, super paradise ve Elie plajlarına otobüsler kalkıyor, yalnızca 1.60 €….. Yalnız otobüslerin çok bakımsız olduğunu söylemekte fayda var..




 Plajlara giriş ücretsiz, şezlong ve şemsiye bazı yerlerde 4 bazı yerlerde 5 €…






Gece hayatına gelirsek: Buradaki barlar her kesimden insana hitabeden türden.

Ailecek düzeyli bir şekilde eğleneyim diyorsanız; Caprice

Klasik bir disco bar ortamı yaşamak istiyorsanız; Room 101

Sınırsız (!) bir eğlenceye ve Mykonos’u Mykonos yapan o meşhur bar eğlencelerine şahit olmak istiyorsanız; Skandinavian Bar tavsiyelerimdir.



Buranın en büyük artısı Türkiye’deki gibi kapıda bekleyen ve keyfi muamele yapan bodyguardların olmaması ve giriş ücreti alınmaması. Böyle olunca içeriden müzik gelen her yere girip göz atma şansınız oluyor…





İkinci ve maalesef son durak RODOS:



Gemiden iner inmez karşılaştığım ilk şey şuydu:)


Ve eski şehir denen yeri çevreleyen surlar...





Yine burada da ETS’nin 45 €’ya sattığı ve tamamı yürüme mesafesinde olan turu almanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum.


Dünyanın 7.harikasından biri olarak kabul edilen ve mö 305 de yapılıp MÖ 225 deki depremde yıkılan Rodos Heykelinin yerindeki geyik heykelleri..







 Rodos şovalyeleri döneminden kalma büyük üstadlar sarayı.. (giriş 6 €) gezmenizi tavsiye ederim...


Arkeoloji müzesi... Buraya da giriş 6 € ama ben gezmenizi tavsiye etmiyorum. Türkiye'de yeterince gördüğümüz helenistik döneme falan ait çanak çömlek görebileceksiniz..





Sokrates caddesi...

şovalyeler sokağı




 Gemiden inip limandan çıkıp sağa döndüğünüzde az ileride sizi surların içine girişinizi sağlayan ilk kapıyla karşılaşacaksınız. Buradan girip yine sağa döndüğünüzde alışveriş için dükkanlar ve restoran-cafeleri göreceksiniz; ve bir de içinde son derece evcil ve üzerinize konmasını sağlayarak fotoğraf çektirebileceğiniz papağanların olduğu bir parkla karşılaşacaksınız..






Bu parkta oturun, akıllı cep telefonunuzu çıkartın ve RhodosNet (wi-fii) den son derece hızlı bir şekilde internete girin.

Kıyı boyunca yürüdüğünüzde yakın adalara tur düzenleyen sıra sıra teknelerin olduğu bir bölge var. İşte o bölgedeki bankalara oturarak da yine RhodosNet aracılığı ile internete girebilirsiniz.

Bu arada limana çok yakın yerden denize de girebiliyorsunuz, arkada gözüken kumluk bölge plaj...

üstelik ücretsiz..Zaten hem Mykonos'da hem de Rodos'da tüm plajlar ücretsiz. Bizde tüm plajların turistik tesisler hatta yazlık siteler tarafından parsellendiğini düşününce burada insan haklarına nasıl değer verildiğini bir kez daha görüyoruz.

İnsan haklarına değer verirken bu arada  bizim sahiplenemediğimiz kültirel varlıklarımızı da çok güzel sahipleniyorlar.
Görüldüğü gibi musakkamızı ve baklavamızı çok güzel sahiplenmişler. Bu arada baklava ve tatlı  meselesine bir parantez açmak istiyorum. Anlaşılan o ki Yunanlılar turistlere satış potansiyeli olduğunu farkettikleri lokum ve baklavayı bizden almışlar ama ismine tam olarak karar verememişler, çünkü her yerde farklı isimlerle geçiyor :)













Rodos; sonuçta 12 adaların 4.en büyüğü ve gezilecek çok yeri var... Ama merkezde gezilecek olan yerler bu kadar süre içerisinde ancak bu kadar oluyor...